- Ful yaprakları
- Türkiye
- Bir zamanlar ful yaprakları adında bir çiçek kız vardı.Saçları tuhaftı.Bir tutamı domates kırmızısı,perçemleri havuç rengi,kalanlarsa ahududu şerbeti gibi kızıldı.Pembe gözlükleriyle dünyayı ve insanları koşulsuz sevmeye kararlıydı ama gerçekleri görmesi zaman almadı.Canını yakanlardan kurtulmayı denedi, doğrulup toparlandı,gözyaşlarını sildi ve aynaya baktı. Gülümseyerek kendine bir söz verdi.Çiçek kızın hayattaki serüveni her daim taptaze ve rengarenk olacaktı... İletişim : fulyapraklari@hotmail.com
Yazılarım - Etiketler
değer verenler
26 Şubat 2009 Perşembe
"sakin olmalıyım!!!"
25 Şubat 2009 Çarşamba
"Hayat her zaman dersini verir..."
24 Şubat 2009 Salı
"çalışanın elması kızarır mıymış?"
İş yoğunluğu çok fazla olan bir haftayı geride bırakıp bu haftayı sessiz sakin ve kendi planladığım şekilde işlerle geçireceğim derken, üstün üstü yanına çağırdı beni.
Olay dün gerçekleşti, telefonda sesini duydum, "sizinle bir şey konuşacağım" dedi.
Eyvah dedim...Zira işten çıkartılacağımı, kriz mağduru şirketin kurbanı olacağımın gözbebeklerimin içine içine bakarak yüzsüzce söyleneceğini hayal ettim.
Asansöre nasıl bindim, nasıl yanına gittim bilemiyorum.Oturdum derin bir nefes aldım heyecanımı belli etmemeye çalışarak.Dedi ki "sizden bir şey rica edeceğim.."Ohh bir rahatladım, neşelendim...Sanırsınız bana çekilişle 7 gün 8 gece 5 yıldızlı otelde tam pansiyon tatil çıktı! Yüzüm gülüyor, iş ne olursa olsun diye,dileyin ne dilerseniz diye:) Sonra işi anlattı, temeli mesleğime dayanıyor, kolay gibi görünüyor ama bakacağım tabii, peki diyerek odama gittim.
Bilişimden geldiler bilgisayarıma gerekli programları yüklediler ve başladım.Tüm işleri askıya alıp bu iş üstüne yoğunlaşmaya başladım, başladım ama bitecek gibi değil.Tek tek ilmek ilmek işler gibi yapıyorum işi, çok uzun yorucu, ekrana bakmaktan gözlerim kaydı,başım döndü,bir yandan da karıncalar başımda...Yaramazlıklarını her zamanki sakinliğimle,anaçlığımla karşılamadım bu sefer, o ara kim üzdüyse dikkatimi dağıttıysa sıkı bir azar işitti benden!
Neyse akşama kadar kolayladım ama çok yoruldum...Bugün de devam ettim ve büyük bir kısmını bitirdim diyebilirim.Yalnız esas bir detayım var anlatacak.Bu sabah yanıma gelip işi kontrol etmek istediğini söyledi, yaptıklarımı görünce beğendi, teşekkür etti ve ardından bu işi yıllardır ben yaparım, kimseye güvenip de bu kayıtları vermem, size güvendim,önceki işlerinizden ciddiyetiniz anlaşılıyor o yüzden verdim, kıymetinizi bilin gibilerinden bir şeyler söyledi.Bu sözler beni mutlu etti, çünkü o kişinin ne kadar katı, dobra ve nazik olmadığını biliyorum.Güvenmese işi bana vermezdi ya da bana iltifat etmezdi çünkü öyle yapıda biri değil diye düşündüm.
Sevgilimle konuşurken bunu söyledim, işi sana yıktı sonra da piyazlıyor yağlıyor dedi.Ama ben bana güvendiği kısmının gerçek olduğunu söyledim..O bunun gerçek olmadığını ayrıca güvenin bir şey ifade etmediğini, maddi anlamda bir şey almak için çalıştığımı ve bunu ona yansıtmaları gerektiğini söyledi.Haklı tabii.Ama iş hayatını bilmiyor ki, çalışınca görecek...İş yok, kriz var, maaşlar düşük, şükredip idare etmeliyim.Başvurduğum hiç bir yerden tek mülakat görüşmesine bile çağırılmadım ki bu bugüne dek görmediğim bir şeydir.Arkadaşlarım işsiz..her an çıkartılacak korkusuyla yaşıyorlar.Sevgilim ise onu öyle söyleme, bunu böyle yapma, tepkini göster,cumartesi mi çalırıyorsun gitme diye sürekli isyana teşvik ediyrr benii:)Ben de zamanında çok isyan ettim ama bu zaman isyan zamanı değil. Beni çalıştığında anlayacak ama bu kadar müşkülpesentlikle, kaprisle nasıl bir iş hayatı olacak bilemiyorum. Sıfırdan yönetici olacak,bende tek tek basamakla çıkmadan,tecrüben olmadan hiç bir şirket o kadroya almaz diyorum..Yönetici olsa keşke de ben de mutlu olsam, haklı çıkmak değil amacım,aksine çok ama çok sevinirim. ama beni dinlemiyor gibime geliyor, sonra bakıyoruz ki dediğim gibi olmuş ama o bunu yaşayarak görüyor...
Her neyse konumuza dönelim yani dediğim gibi o kişinin karakterini bildiğim için bu güven olgusunun gerçekliğini biliyorum, o tipte insanlar kolay kolay iltifat etmez, işi verir ve teslim alır,usülen teşekkür eder! Olay onlar için bu kadardır.Kim ne derse desin ben yeni bir iş daha yapmanın,yeni bir tecrübe kazanmanın mutluluğuna eriştim:) Tamam zor bir işti, diğer işlerim kaldı, gözlerim ağrıdı ama biliyorum ki benim çalışkanlılığım ve işi iyi yapışım fark ediliyor.İşte beni mutlu eden bu.Bu arada yazılarımı takip edenlerden maaş konusunda ne oldu diye merak edenler vardır.Ben söyledikten sonra 3 gün geçti, haber verdiler, evet düşük olacakmış, kaç ay fazla verdiysek keseceğiz diye.1 ay fazla verdiniz dedim ama yine de onlar bakacakmış, baksınlar...Neticede ben söyleyerek dürüstlüğümün yolunda kendime olan saygımı bir kez daha kazandım.
Neticede olumlu yönlerin yanında doğal olarak yorgunum,başım dönüyor, dinlenmek istiyorum..
İş hayatında hep aynı şeyler oluyor. Olaylar ve kişiler zaman zaman değişse de aslında yaşadıklarımız hep aynı...
Bu kadar acıdan ağzımız yansa da daima : "Katlan, sabret, dayan!" politikası...
Belki bir gün bir şeyler değişir:)
Ne dersiniz?
19 Şubat 2009 Perşembe
"Teslim oluyorum"
Yüzeysel olmalıyım, derinlerde korkularımla yüzleşmek, hayatla çarpışmak istemiyorum.
18 Şubat 2009 Çarşamba
"Gazanfer Özcan'ı kaybettik..."
17 Şubat 2009 Salı
"pes!"
Yeniden toparladım, önceleri can çekişirken bugün tek tarafı ruhunu teslim etti.Herşeyi mono dinliyorum.Bu olay yaklaşık 4 ay önce olmasına rağmen arkadaşım sağolsun parçaladığı hoparlörün yerine hala yenisini almadı...
Üstelik babamın bilgisayarınındı, zorla almıştım, iyi bakacağım, aynen teslim edeceğim, söz diye!
Az önce de aradım arkadaşı,hoparlör tamirinde anlar mısın artık hiç çalmıyor bu dedim, yani söylemek zorunda kaldım dedim ki senin hoparlör çalışmıyor! Daha ne desem ki:))
Hımm dedi, o kadar...sonra sustu.Bende eee yenisini alayım bari dedim. Tamam öyle yaparsın dedi:))
Yani artık pes! diyorum başka bir şey demiyorum.....
İnsanlara ne oldu böyle ya, gerçekten ne oldu? Kibarlığa, nezakete, değere, görgü kurallarına?Önemli olan 2o Lira verip idare eden bir hoparlör almak değil,önemli olan davranış...
"klişedir ama aynı zamanda da gerçektir."
Hayatta en fazla dost kazığı yemiş insanlardan sayarım kendimi, daha önceki "Benim bir dostum vardı" yazımı okuyanlar bunlardan sadece birini bilir, aynı zamanda da iyi niyet kurbanlığımı görür:)
13 Şubat 2009 Cuma
"dürüstlük"
Normalde bu zihniyette insanlara ceza vermek isterdim. Bunlar emeğinin karşılığını vermeyen, sert karakterler... Ama ben iyi bir insanım, bunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim, herkes kendini iyi diye niteleyebilir evet, ya da neye göre kime göre hangi duruma göre iyisin diyebilirsiniz. Ben her durumda ve her koşulda iyi olandanım, ne olursa olsun, bazen bana çok şey kaybettirse de hep dürüst olmaktan yanayım. Bu ay çok borcum vardı, muhasebenin benim "sözde sömürü" anlaşmamı unutmuş olması benim lehime işleyebilirdi.Misal maaşımın yarısı doktor ve hastane parasına gitti, bunun sebebi sigortamı geç yapmaları ve benim tüm tahlil ve işlemlerime tam para ödememdi.Beni mağdur eden onlardı.Bugün parça parça verilen maaşın 2.kısmını almaya gittim, aldım ama içim rahat etmedi.Dürüstlük için muhasebeye telefon açıp söyledim, karşılığında "konuşayım" yanıtı aldım. Üzerimden bir yük kalktı, doğruyu bilmenin ve söylemenin hafifliğine bıraktım kendimi. Ben yönetici olsam ve böyle bir durumda personelimin beni uyardığını görsem ona mükafaat veririm parayı geri almak yerine..Bakalım bana ne olacak derken, odama girildi belli ki daha muhasebeden ses çıkmamış, bir selam, bir kolay gelsin, bir nasılsınız yok.Benim varlığım yokmuş gibi davranıldı, içimden dedim ki aslında o zihniyete yakışan bu değil ama BANA yakışan benim yaptığımdı.Parayı geri alsalar da almasalar da ben vicdanımın sesini dinledim ve kendime olan saygım 2 kat daha arttı...
12 Şubat 2009 Perşembe
"Ödül almışım!"
Ayça'cım çok teşekkür ederim.
Kurallar gereği ben de 7 kişiye ödül veriyorum.
En sık okuduğum ve en beğendiğim bloglar arasından seçim yapacağım, gönül ister ki daha fazla kişiye sanal ödülü vereyim ama sağlık olsun:)
Seçtiklerim (Alfabetik olarak):
Ayça'nın dükkanı
Ben göründüğümden daha fazlasıyım
Kırmızı günlük
Öykü
Puck
Sinema ve edebiyat üzerine
Yansıma ve yanılsama
10 Şubat 2009 Salı
"nedir?"
"tarih dediğin şey, tekerrürden ibarettir!"
Buyrun yazıya;
--- Hepimizin olduğu gibi benim de, hayatımda nefret ettiğim bir kaç insan tipi vardır.
Bu tiplerin başını çekenlerden birileri de "içi boş ukalalar..."
Özellikle iş yaşantısında sık sık karşımıza çıkan bu tür vak'alar sizin yöneticiniz, amiriniz konumundaysa çıldırmanız içten bile değildir.
Nedir bu tip insanlardaki ortak yönler?
Hadi masaya yatırıp ufak bir davranış çözümlemesi orerasyonu yapalım.
1-Küçük dağları o yaratmış gibi dolaşır : Aslında bildiği hiç bir şey yoktur.
2-Size, her gün yaptığınız halde, yapın diye ısrarla aynı şeyleri söyler : Aslında sizin yaptığınızdan haberi yoktur, takip etmez.
3-Anlattıklarınızı bir kez daha anlatmak zorunda kalırsınız : Sizi dinliyor gibi görünür ama bu görünüş her lafın arasına bir şeyler sokmak içindir, aslında sizi dinlemez.
4-Etrafta bütün gün dolaşır çok iş yapar görünür : Aslında her yere laf yetiştirmekten sizin yaptığınız işin yarısını zor tamamlar.
5-Sürekli olarak yanınıza gelir ve bir şeyleri denetler : Aslında bu denetimler kendini "ben senden üst'üm kavramını" dayatmaya çalışmasının sonucudur. Basit anlamda "Ego tatmini" diye teşhis koyalım.
6-Her gün düzenli olarak yaptığınız ve başarıyla tamamladığınız işler için sizi teşvik etmek için yanınıza geldiğini zannedersiniz : Aslında o sizin odanızda boşuna yandığını düşündüğü ampuller için yanınızdadır. Oysa ki siz o ampül altında çalışmaktasınızdır, bu arada koridordaki tüm ampuller tüm gün boşuna yanmaktadır ancak sizinkiler ona batar.
7-Bulunduğu mevkiiyi kullanarak size olmadık yaptırımlarda bulunur : Aslında oraya en üst yönetime yalakalık yaparak gelmiştir.
8-Ne kadar iyi bir çalışan olursanız olun o mutlaka sizin bir açığınızı bulur ve yüzünüze karşı söyler.Üstelik bunu yaparken hep gülümser ki suratının ortasına patlatamayasınız!
Şunu ekleyebilirim ki bu insanlar kesinlikle bir ömür törpüsü.
Sabrınızı sınamak gibi ulvi bir amaç için bile gönderilmiş olabilirler :)
Hepimizden mümkün olduğu kadar uzak olmaları dileğiyle...
9 Şubat 2009 Pazartesi
"Söylemeli mi , söylememeli mi?"
4 Şubat 2009 Çarşamba
"teşekkür"
Bugün iyiyim:)
Daha iyi değil, çok daha iyiyim!
Anladım ki kısır döngüden farkısız , değiştiremediğim bu tatsız durum karşısında, yelkenleri suya indirip kendimi haddinden fazla üzmek sağlığımı bozmaktan öteye gitmeyecek. Çünkü biliyorum ki, "O" değişmeyecek. İşte bu yüzden benim için zor olanı yapacağım, durup düşünmek, sorgulamak ve savunmak yerine kulaklarımı tıkayacağım, yelkenlerim tam yol ileri gidecek.Benim asıl gitmek istediğim liman neresiyse oraya!
Kendi yolumda yürümeye devam edeceğim, biliyorum kolay değil içimdeki sevginin giderek tükendiğini görmek..Belki de esas içimi acıtan budur, ama ne olursa olsun bazı durumlarda bencil olmalı insan hayatta!Aksi takdirde tam da hayat güzel yüzünü göstermişken mutluluğumdan olmak var işin ucunda.
Evet iyiyim ben, gerçekten iyiyim,
Kötü gecenin ardından yine güneş doğdu odamın içine, Allah'ım sana teşekkür ederim...
3 Şubat 2009 Salı
"neden"
Ben bugüne kadar O’nun sevgisini pek görmedim.
Arada bir göstermeye çalışır, tamam beni seviyor derken birde bakarım eski haline dönüverir.
Ben bugüne kadar O’nu üzecek hiçbir şey yapmadım. Bunca yıl, hep en başarılı, en dürüst, en sevilen, en eğlenceli oldum.Hiç kötü bir sözüm olmadı, hep en içtendim, en mutlu etmeyi seven, en güzel hediyeleri alan, en düşünceliydim.Bir şeyi esgeçtiğim, utandırdığım, unuttuğum olmadı…
Hep sevdiğimi söyleyip öperim, O beni pek öpmez. Uykumda seviyordur belki ama ben görmem, bilmem, hissetmem. Çok ender zamanlarda gösterir sevgisini.Şaşırırım, erken gelen bahara aldanan çiçekler gibi...Yüzüm güler,içim açılır,kavgasız gürültüsüz,didiklenmeden, sorgulamadan yaşamanın keyfini çıkarırım.Oysa çok kısa sürer bu yalancı bahar, yeniden ağır bir kış çöker üzerimize.Tüm umutlarım kırılır, her şey eskisi gibi olur,sanki bir büyüdür güzel olan herşey ve bozulur.
Sevgi önemli bir şeydir, gösterirsen paylaşırsan dallanır, budaklanır, güzelleşir.Ama O hiç paylaşmaz.
Hep beni yanlış anlar, içinden geçirdiği neyse ona inanır, O her şeyin en doğrusunu bilir, en iyisini yapar, en kuralcı olandır.O diyorsa doğrudur, o sezerse gerçektir.Sen konuşursun dinlemez, öyle değil dersin inanmaz, ufalırsın karşısında, yeniden ilkokuldaki yıllarına dönersin, azarlanırsın, incitilirsin, bir tarafa itilirsin. Kalbinde kalan en son sevgi zerreciklerini bile alır senden, zorla alır götürür, kökünü kurutur, çoraklaştırır. Üstelik çocukken azarlanmaya benzemez yetişkinlerin azarlanması, daha bir derinine iner, savunmalarında daha da büyük darbeler yersin karşı taraftan.Üstüne üstlük bir de sen suçlu olursun gözünde…Günün, gecen, hayatın zehir olur.
Boğazında kocaman bir düğümle dolaşırsın, etrafındaki güzel figürleri kıskanarak izlersin; her şeye rağmen desteklenenleri, sırtı sıvazlananları, kucaklanarak aferin denilenleri...İçin acır, tüm güzelliklerine, ışığına ve iyiliğine rağmen sana sırt çevirilmesini hazmedemezsin.
O ise sıkıntı yüzünden başına gelen hastalıklara inat, başarıyla kazandığın savaşına inat, hep tepeden bakar sana..Yutkunmadan konuşmaya devam eder, nefes almadan, pişman olmadan, içindeki her şeyi kusana, kapıları yüzüne kapatana kadar...
Sen ise aynaya bakarsın ve "Neden ?" dersin…
Neden ben iyi olanı hak etmiyorum?
Elindekini yere düşürürsün, umutsuzca uçar gidersin bir yerlere...
Bir yanın hep eksik kalır ve içinde bir yerlerde hep bir şeyler sızım sızım sızlar…
Çünkü O ne diyorsa doğrudur, O ne seziyorsa gerçektir.
Sen; küçücük bir zerresindir, kalbindeki sevgiyi ayakta tutmak için çabalayan, küçücük bir zerre…
EMEĞE SAYGI
neler yazmışım neler...
- Şubat 2015 (1)
- Aralık 2013 (1)
- Ağustos 2013 (1)
- Aralık 2012 (1)
- Şubat 2012 (2)
- Ocak 2012 (2)
- Kasım 2011 (2)
- Ekim 2011 (8)
- Eylül 2011 (6)
- Ağustos 2011 (6)
- Temmuz 2011 (8)
- Haziran 2011 (10)
- Mayıs 2011 (20)
- Nisan 2011 (13)
- Mart 2011 (5)
- Şubat 2011 (7)
- Ocak 2011 (12)
- Aralık 2010 (16)
- Kasım 2010 (9)
- Ekim 2010 (3)
- Eylül 2010 (6)
- Ağustos 2010 (10)
- Temmuz 2010 (2)
- Haziran 2010 (9)
- Mayıs 2010 (7)
- Nisan 2010 (7)
- Mart 2010 (13)
- Şubat 2010 (11)
- Ocak 2010 (4)
- Aralık 2009 (2)
- Kasım 2009 (5)
- Ekim 2009 (2)
- Eylül 2009 (4)
- Ağustos 2009 (8)
- Temmuz 2009 (2)
- Haziran 2009 (9)
- Mayıs 2009 (15)
- Nisan 2009 (19)
- Mart 2009 (18)
- Şubat 2009 (14)
- Ocak 2009 (23)
- Aralık 2008 (18)