Olsun dedim Mart ayı hep böyledir, bitmek bilmez, dengesizdir.Baharı beklersiniz bir türlü gelmez, yağmurlar devam,soğuk devam..Benim de bu yüzden sevmediğim bir aydır:)
Önemli değil, zaman lehimize işliyor, bir kaç güne kalmaz güneş güzel yüzünü gösterecektir . Parklar, bahçeler, sahiller güneşin sıcaklığını özleyen insanlarla dolup taşacaktır.Yalnız bizim işyerinde durumlar bir önceki yazdan biraz farklı olacak.
Niye mi?
Çünkü plansız yapılaşmanın son 4-5 yılda dibine vurduğu, doğallığını yitirip imdat çığlıkları atan, köy kentim İstanbul'un yüksek binaları yüzünden..
Tam karşımıza sadece bir sokak genişliği kadar yakınımıza bir bina dikiliyor!
Benim mekanım TEM manzaralıdır, uzaktan yeşil alanları, yüksek olan siteleri, çarşıları ve bir çok yol bağlantısını görür.
Hatta ilk geldiğimde trafik yol durumunu sabahları buradan verebilirim demiştim:)
Oysa şimdi o manzaranın %70'ini kapatacak çirkin bir betonla karşı karşıyayız.
Her şeyi geçtim- ki geçilecek yanı olmamasına rağmen, güneşimizi de engelleyecek.
Sabahtan öğleye kadar çok güzel güneş alıyor mekanım, öğleden sonra da diğer pencereden güneş alıyor...Kısacası tüm gün sıcacık, aydınlık, ferah...
Binanın ilk katlarının hızla belirginleştiği günlerde pirinç dişli karıncalaımdan biri geldi yanıma ve üzülerek şöyle dedi "oraya bina yapıyorlarmış ama çok gölge olacak şimdi..."
Dün de 2 pirinç dişli karıncam geldi koşarak, harıl harıl pencerelerden dışarı bakıyorlar, sağa gidiyorlar "buradan da kapanıyor", sola gidiyorlar "buradan da görünmeyecek" diyorlar..
Canlarım ne yapıyorsunuz nedir görünmeyecek olan dedim "Güneş..." dediler."biz bütün pencerelerden bakıyoruz, her yerinden güneş kapanıyor, çok çirkin bu.." dediler ve eklediler "acaba kaç katlı olacak..."
Şimdi..Bir çocuk gözüyle baktık olaya, bir yetişkin gözüyle de, hatta duyarlı bir insan gözüyle baktık ve gördük ki; bu çocukların ve bu şehrin insanlarının bu iğrenç kocaman beton yığınlarına ihtiyacı yok.
Biz ağaç özlemiyle yanıyoruz, çeşit çeşit ağaçların bir araya getirdiği ormanları istiyoruz, ciğerlerimizi dolduracak oksijen ağaçlardan geliyor bize betondan değil.
Su kaynaklarıız kuruyor, enerji kaynaklarımız tehlikede, ormanlar giderek yok oluyor.
Biz ne yapıyoruz : Kişi başına 3 çocuk!
Biz ne yapıyoruz : Bağları bağçeleri yok edip üzerlerine bina,
Biz ne yapıyoruz : Plastik poşet kullanımına devam ediyoruz,
Biz ne yapıyoruz : Televizyonlar standby düğmesinde, bilgisayar ekranları sürekli açık, deodorantlar kutu kutu....
Biz ne yapıyoruz : Saatlerce duş alıyoruz, halı yıkıyoruz, arabaları hortumlarla foşur foşur köpüklüyoruz..
Biz ne yapıyoruz : Mangal uğruna tüm ormanı ateşe veriyoruz.
Biz ne yapıyoruz : Lale dikerek çevreyi güzelleştirdiğimizi ve plansız yapılaşmanın üstünü örteceğimizi zannediyoruz.
Biz ne yapıyoruz : Bize bir şey olmaz diyoruz..........
Bu toplumun bilinçlenmesi, birlik olması, duyarlı olması;
Binaların ardından yeniden sokaklarımıza güneşli günlerin geri gelmesi kadar uzak mı sizce?
2 yorum:
uzak bence hem de çok :(
çok azız çünkü kesilen/yanan ağacın boşa giden suyun ardından ağlayan...
Ne kadar acımasız ve hızlı bir biçimde tüketiyoruz doğayı.
Yorum Gönder