Fotoğrafım
Türkiye
Bir zamanlar ful yaprakları adında bir çiçek kız vardı.Saçları tuhaftı.Bir tutamı domates kırmızısı,perçemleri havuç rengi,kalanlarsa ahududu şerbeti gibi kızıldı.Pembe gözlükleriyle dünyayı ve insanları koşulsuz sevmeye kararlıydı ama gerçekleri görmesi zaman almadı.Canını yakanlardan kurtulmayı denedi, doğrulup toparlandı,gözyaşlarını sildi ve aynaya baktı. Gülümseyerek kendine bir söz verdi.Çiçek kızın hayattaki serüveni her daim taptaze ve rengarenk olacaktı... İletişim : fulyapraklari@hotmail.com

değer verenler

29 Temmuz 2011 Cuma

"hu huu"


İznim yok, tatilim yok, şehirdeyim, işteyim…
Evliliğe adapte oluyorum..
Ama sıcaklarla aram hiç iyi değil, sürekli tansiyonum düşüyor, kendimi iyi hissetmiyorum.
Biraz bulut, bir parça yağmur istiyor canım!
İşyerimde ofisim tadilatta, farklı bir yerdeyim ve orada da nete girme şansım yok.
O yüzden bir süre beni affetmenizi rica edeceğim.
Beni merak etmeyin,
En kısa zamanda yanınızda olacağım.

Sevgiler,



21 Temmuz 2011 Perşembe

"fitne fücur"




Yanındaki insan gittiğinde sizin yüzünüze o insanla ilgili kötü şeyler söyleyen biri,

O insan yeniden yanına geldiğinde ona öyle güzel mimikler yapar, öyle içten gülücükler dağıtır ki nasıl bu kadar ikiyüzlü olabildiğine şaşırır kalırsınız.

"Hiç mi utanması yok?" dersiniz...

Yine size şikayet ettiği insana öyle değer verir görünür ki, siz onun yanında ondan bir şey isterseniz o yapamayacağını söyleyerek kibarca arkasından konuştuğu insanın yanında olmak istediğini söyler.

Zavallı arkasından konuşulduğunu bilmeyen ise kendini bir şey zanneder...

Üstelik bunları yapan insan 60 yaşına merdiven dayamıştır.

Bir de utanmadan hacca gideceğini falan söyler durur.

Oysa dedikodu, arkadan konuşma, ikiyüzlülük, fitnelik, yalancılık batağına saplanan insan ne kadar arınır? Onu Tanrı bilir elbet ben bir şey söyleyemem...

Ama bu aralar yine üst üste karşılaştığım bazı insanlar ve durumlar ciddi şekilde midemi bulandırır oldu,

Daha neler göreceğim bakalım...

19 Temmuz 2011 Salı

"Eğlence"

Pazar günü her yıl düzenli olarak katıldığım Rock’n Coke festivalindeydim, tek gün gittim ve eşimle birlikte :)
Ramazan nedeniyle festival tarihinin erkene çekilmesiyle çöl sıcağı altında bir festival yaşadık. Resmen çöl gibi kuru, yakıcı ve kuvvetli bir hava vardı.

Saçlarımı sürekli ıslattığım bandanayla bağlayarak ve gölgelerde gezinerek güneşe karşı önlem alsam da sanırım pek yeterli olmadı..Zira o gün ve ertesi gün boyunca resmen suratımdan ateşler çıktı, bir üşüdüm bir terledim, hatta ateşim de çıktı biraz…sıcak çarpmasının hafif halini yaşadım…

Festivalde “Vodafone Freezone Sahnesi “çok iyiydi, hatta oradaki pek çok grubun anasahneyi hak ettiğini ve ana sahnedeki bazı grupların da orayı hak etmediğini düşündük.

Hayran olduğumuz güzel ülke İzlanda’dan gelen grup “Fmbelfast”la hayatımızın en çılgın ve en eğlenceli dakikalarını yaşadık :)

Ben böyle eğlenceli, bu kadar deli-dolu ve sempatik elemanlardan oluşan bir grup görmedim! Böylesi muhteşem bir sahne şovu görmedim!
Çadır 40 dereceydi ve öyle bir dans ettik ki t-shirtlerimizi sıkarak suyunu çıkarttık, bayılacaktık ama durmadık, resmen danstan kendimizi kaybettik!
Grup elemanları da terden sırılsıklam oldu ve şovun sonlarına doğru erkek elemanlar pantolonlarını çıkartarak şovun sonuna imza attı !

Bir diğer şahane isim ise festival sayesinde tanıştığım “gaslampkiller” idi.
Sadece dj’lik yapmıyor aynı zamanda da dans ediyor çalarken ve çok ilginç, çok farklı biri. Sempatik tavırlarıyla da hepimizin gönlünde taht kurdu..ne yazık ki diğer sahnede olduğumuz için performansın sonlarına doğru kendisini izledik ama büyükbabası Tekirdağ’lı olan bu deli adam Türkiye’ye en kısa zamanda yeniden geleceği müjdesini verdi ve konser sonrası sahnenin civarında dolaşıp hayranlarıyla sohbet edip fotoğraf çektirdi.

Athena fena değildi, eğlendik ama sahne şovu yoktu, bol bol sıcaktan şikayet ettiler.Hatta Gökhan bir ara gölgede şarkı söyledi, kafasına havlu koydu ve altında çıkmadı. Oysa onu izleyen onbinler güneşin altında kavrulurken daha farklı bir şov bekliyordum ben. Coca Cola için yaptıkları “My Way” cover’ı söylerken etrafa savrulan dev balonlarla çok güzel bir görüntü oluştu ve tüm şarkıları hep bir ağızdan eğlenerek söyledik ama fmbelfast’ın o küçücük sahnedeki harika şovunu izledikten sonra Athena’nın performansı bana pek yavan geldi doğrusu, sadece çıktılar ve çaldılar.

Travis ise daha once Parkorman’da izlediğim gibiydi..Masal gibi..sanki 1 saat boyunca bir masalın içindeydim ve kahraman ben oldum. Tüm şarkılara eşlik ederken yüzümden gülümsemem ve huzurum eksik olmadı. Sonlarda ise grup elemanları hep beraber sahnenin önüne geldi ve gitar eşliğinde “flowers in the window”u söyledi. Masal da böyle bitti :)

Kırmızı olan saçlarımda mavi bir kaç tutamım var artık, aklıma esti ve yaptırdım!

Deliliğimizden ve bize anı yaşatan güzel kararlardan bir şey kaybetmeyelim hiç.

Hayatın her anını dolu dolu değerlendirmeniz dileğimle

Keyifli günler …

15 Temmuz 2011 Cuma

"Ne yazılır ki böyle bir günde?"

Ne yazılır ki böyle bir günde?

İnsanın içinden bir şeyler yazmak gelir mi?

Ne yeni model ayakkabılar, ne evime aldığım eşyalar, ne tatil, ne güneş, ne de yaşadıklarımızdan bir parça bir şeyler...

Aslında tüm bunlar ne kadar da boş öyle değil mi?

Hayatın gerçekleri ne kadar acı, ne kadar keskin.

Biz masallarla avutmaya çalışırken kendimizi, asıl gerçeklikler nasıl da vuruyor yüzümüze.

Bugün yazmayız, yarın iç çekeriz, ertesi gün unuturuz,hayata devam ederiz.

Oysa acıyı yaşayanlar için ne kadar zordur kimbilir onu atlatmak, Allah göstermesin kimseye...

Hayat bir pamuk ipliği işte, bazen ecel ile, bazen pisi pisine, bazen de göz göre göre.

13 gencecik insan hain bir pusuda şehit edildi dün.

Daha yaşayacakları uzun bir hayat önlerindeyken...

13 eve ateş düştü.

13 ana-baba'nın yüreği dağlandı evlat acısıyla.

Kimbilir kaç evladımız evliydi, kaçının çocuğu vardı, kaçının sevgilisi...

Kaç gözü yaşlı insan bıraktılar ardlarında?



Kaç yetim evlat ve zorlu bir hayatı tek başına sırtlayacak acılı eş bıraktılar yuvalarında?



13 değil yüz binlerce, milyonlarca eve ateş düştü..


13 gencecik fidan..ömrünün daha başında,onlardan önceki binlerce şehit gibi,bir türlü bitmek bilmeyen terör yüzünden cennet'e uğurlandı.


Allah rahmet eylesin.



Kalanlara sabırlar versin...Dayanma gücü versin...


Yattıkları yerde rahat, huzurlu uyusunlar.




14 Temmuz 2011 Perşembe

"Ben çocukken vol.1"



Ben 80'lerde çocuktum.

Belki de Dünyanın en şanslı nesillerinden biriyim!

Şu anki kaosla, ınternet çılgınlığıyla ve sanal hayatlarla karşılaştırıldığında bizim ne kadar harika bir çocukluk geçirdiğimizi görebiliyorum :)

Anadolu Liseleri giriş sınavında çalınan soruları saymazsak hayatımızda her şey muhteşemdi!

Bundan sonra ara ara "ben çocukken" diyeceğim burada ve derken de o günlerden belleğimde kalan bir çizgi film, bir dizi ya da bir oyuncağı buradan paylaşacağım sizlerle.

Söz konusu çocukluğum olduğunda saatlerce kouşabilirim,bıkmadan usanmadan,gözlerim ışıl ışıl,32 diş hep meydanda.


Yakari de onlardan biri.

Ekranın karşısına geçip merakla beklediğimiz o dönem çizgi filmlerinden biri.

Bilmeyen yeni nesil için kısa bir özet geçebiliriz, kimdir Yakari?

Yakari adlı Kızılderili bir çocuğun maceralarını anlatan, Job tarafından yazılan ve çizimini de Derib'in yaptığı bir Franko-Belçikalı çizgi roman serisidir.
Yakari ilk olarak 1983 yılında çizgi filme uyarlanarak televizyonlarda yayınlanmıştır. Hayvanlarla konuşabilen Yakari'nin en iyi dostu kabilesindeki Rainbow adlı kızdır. Rainbow dışındaki dostları ise atı Little Thunder (Şimşek) ve gerektiğinde ona akıl verip yol gösteren kartalı Great Eagle'dır.
1980lerin sonunda Türkiye'de de gösterilmiştir.


O günlere geri dönmek isteyenler için bir tık lütfen...


Çocukluğunuzu sakın ola hiç kaybetmeyin olur mu?



13 Temmuz 2011 Çarşamba

"Haddinden fazla değer vermek geçici duygu kaybına neden olabilir"

Pek çok şeyi aştım hayatımda…
Son bir kaç yılda epey değiştim, epey yol aldım.
Yalnız beceremediğim bir konu var...

Ne kadar uğraşsam da, istesem de olmuyor!
Ne yazık ki "insanlara hak ettiklerinden daha fazla değer veriyorum" ben…
Bu zaafımın farkında olsam, çaba göstermek için istek duysam da bu kör merhameti bir türlü aşamıyorum.

Ne kadar kazık yersem yiyeyim, ne kadar kandırılırsam kandırılayım, hala karşımdakini kendim gibi düşünüp onu fazla önemseyip kapılarımı açabiliyorum samimiyetle.
Oysa o samimiyeti gerçekten hak edip etmediklerini göremiyorum bazen. Beklentilerimi fazla tuttuğum için mi yoksa insanların genelinin böyle olduğunu kabul etmek istemediğim için mi bilinmez, düzenli aralıklarla belli dozlarda kazık yemeye devam etmek bende alışkanlık halini almaya başladı.


Hayal kırıklıkları ve sorgulamayla geçirdim şu haftayı..hayır neyi sorguluyorum ki, toplumun genelinde yaşadığımız bir durum bu! İnsanlar artık bencillik konusunda yüksek lisansı bitirip
doktoraya geçmiş. Nezaket, görgü, ince düşünce, duyarlılık çoktan müfredattan kalkmış da benim haberim yok! Milyonuncu kez dile getirsem de değiştiremiyorum işte, zaten kim değiştirebilmiş ki?

Biri vardı tanıdığım, yaşça benden büyük, saygı gösterdiğim,sevdiğim, değer verdiğim. Ancak bir kaç konuda beni büyük hayalkırıklığına uğrattı ve ben de içime atmayarak yüzüne karşı nazikçe kırıldığımı ifade ederek cümleleri döktüm ortaya… O kadar üzeri kapalı ama bir o kadar da çırılçıplaktı ki ifadem anlamamasıına imkan yoktu, dudağını bükerek gülümsedi işte o kadar.

Ben olsaydım kırmazdım,hayatta en çok dikkat ettiğim konudur kalp kırmamak ama insanım olur ya kırsaydım ve bunu fark etseydim yada daha kötüsü "fark ettirilseydim"içtenlikle özür dilerdim. Kusura bakma lütfen diyerek bir yolunu bulup gönlünü almaya çalışırdım. Ama bana karşı tek bir kusura bakma da yok işte..sorun da burada zaten.
Herkes hata yapar, yanlış anlar, unutur, savurur ama öyle bir şekilde kapatır ki bu açığı ipler hiç kopmaz, düğümlere gerek olmaz..Görgü işte bu da bir nevi..nezaket ve ince düşünce...

Hal böyle olunca insan o kişiye samimiyet gösterdiği andaki hallerinin fotoğraf karelerini hatırlayıp kendini aptal gibi,kek gibi hissediyor.

Bir insana haddinden fazla değer vermek, ilgi göstermek, hayatınızın güzel bir yerine oturtup oradan iyi manzarayla sizi izlemesini sağlamak, kapıları minik de olsa açmak hiç de iyi bir şey değilmiş. Sonu iyi olmuyormuş, kırılan kalbinizin hasarı neticesinde geçici duygu kaybına maruz kalıyormuşsunuz. Bu da başkalarına karşı duyduğunuz güveni azaltmaya ve biraz kabuğa çekilme etkisine neden oluyor önceden biliyorum. Bu etkinin sonrası ise zaman ilacıyla atlatılıyor ve tamamen geçtiğinde benim gibi sazanlar yeniden tuzağa düşüp yine yeniden hayal kırıklıklarıyla başa çıkılıyor..

Kimseye fazla değer verme artık ful!Yeter yediğin kazıklar...

Vay be baksana meğer umrunda değilmişsin, sende cebi dar gönlü bol, maddi-manevi savurdun yine kendi kendine, bu kaçıncı hayalkırıklığı yavrum :)

Söyler misin bana sen ne zaman ders alacaksın?


12 Temmuz 2011 Salı

"Dolgu topuk ayakkabılar"

Bu yılın ve her yılın yaz modası "dolgu topuk" ayakkabıların yurtdışından derlediğim ilgi çekici modelleri...
(modelleri büyütmek için resimlerin üzerine tıklayınız.)
























11 Temmuz 2011 Pazartesi

"Yeni Hayat"





Pırıl pırıl, taptaze, ışık dolu bir Pazartesi sabahından herkese gülücük dolu bir "GÜNAYDIN" gönderiyorum!
Kısa bir aradan sonra, tüm enerjimle yeniden yazıyor olmak çok mutlu ediyor beni...
Malumunuz iki hafta önce sevdiğim adamla hayatlarımızı birleştirdik, evlendik :)
Şansımızın ve havanın da yardımıyla çok sade, güzel ve keyifli bir düğün oldu.
Aileler, akrabalar, dostlar bizi yalnız bırakmadı sağolsunlar, biz de birlikte güzel bir hayata başlangıç yaptık...
Aylardır sabırla ve emekle sürdürdüğümüz tüm hazırlıklar yerini buldu, aksiliklere yer olmadı , çok şükür her şey yolunda gitti.
Onca telaşın arasında fark edebildiğim kadarıyla detayları paylaşmaya çalışacağım sizlerle...
Bir gelinin hazırlanması ne kadar da uzun sürüyormuş meğer, tecrübeyle sabitlendi artık.
Düğün sabahı erken kalktım, iyi bir kahvaltı ettim, heyecanım vardı ama fazla değildi o anlarda, ilk durağımız tabii ki kuaför oldu.
Saçlarımı tam istediğim gibi yaptı kuaförüm, kendi saçlarım gibi kıvır kıvır yarısı açık yarısı da tepeden toplu oldu. Tacım ve duvağımla kendimi aynada gördüğümde gözlerim doldu, bir de baktım ki canım annem de ağlıyor yanımda...
Derken sıra makyaja geldi, gelin makyajımı kendim yaptım, üstelik herkes bayıldı!
Sıra gelinliğe geldiğinde ise heyecanımın dalga dalga yayılmaya başladığını hissettim.
Son dönemde aldığım 2 kilocuğun etkilerini merak ederek giydiğim gelinliğin içine şükür ki girebildim, ancak ilk bir kaç saat nefessiz kaldım,fenalık geçirecek gibi oldum,sabırla bekledim kimseciklere çaktırmadım!
Kendi tarzımdan ve çizgimden çıkmadan, sade ve şık bir gelin oldum işte:)
Hatta davetlilerin ortak sözünü aktarıyorum size "Pamuk Prenses" dedi herkes.
Ben de tüm gece cücelerimle dans ettim mutlu mesut...
Yemekler güzeldi, mekan şahaneydi, davetlilerin mekanda manzaraya karşı çektikleri fotoğrafları ertesi günlerde facebook profillerinde gördüm bol bol.
Salona girişimiz için anons edilişimiz, patlayan flaşlar, yanan volkanların ışıltıları ve kıvılcımları eşliğinde masaya oturuşumuz, nikah memurunun sorduğu sorulara kalbim ağzımda cevap verişim,"evet" deyişimiz, kopan alkışlar,yeniden patlayan flaşlar, havai fişekler ve ilk dans...
Etrafta koşuşan küçük çocuklar, sohbet edenler, dans edenler, tebrik edenler, harıl harıl servis için koşturan garsonlar...
Masamdan mekana baktığımda gördüğüm herkes mutluydu ve eğleniyordu, bu durum da bizim mutluluğumuzu katlayarak artırdı, heyecanımızı azalttı, rahatlattı.
Beni üzen tek konu davetli listemde olup son ana kadar geleceğini söyleyip rezervasyon yaptırıp gelmeyen, buna karşın şu ana kadar (sanırım utançlarından) aramayan, çiçek dahi göndermeyen bazı davetlilerdi.
Hiç ummadığım insanlar katıldı, umduklarımı ise yanımda göremedim, seslerini duıyamadım, tebriklerini alamadım.
Bu olay beni kısa süreli üzse de çabucak atlatıp gecenin tadını çıkarmayı bildim tabii ki.
Eski ful olsaydı gelmeyenleri arar nedenini öğrenmeye çalışırdı. Artık beni biliyorsunuz,değişeli çok oldu..kimseyi aramadım, sormadım, üstlerine düşmedim.
Her davranışın ve her şeyin bir bedeli vardı hayatta, ben de biraz temizlik yaptım,değer çitasını düşürdüm hepsi bu:)
Kimlerin kısakançlıkla, kimlerin de gerçekten mutlulukla gözlerimin içine baktığını fark edebildiğim,derinden görebildiğim için şükrettim Tanrı'ya.
İsteyen gelsin kalan dostlar bizimdir diyerekten epey eğlendik, dans ettik, gece sonunda yorgunluktan ayakta duramadığımı, ayakkabılarımı çıkartıp elime aldığımı ve yalınayak yürüdüğümü hatırlıyorum o kadar yoruldum yani :)
Düğünün ertesi günü yola çıktık eşimle, arabayla balayını yapacağımız yere gittik.Güzel bir yolculuk oldu. Otele geldiğimizde o kadar iyi karşılandık ki, bu karşılamanın harika bir balayının başlangıcı olacağını sezdik o an.
Daha sonraki anlarda da haklı çıkmanın verdiği huzurla yoğrulduk...
Hayatımda gördüğüm en güzel otelde en iyi tatilimi geçirdim.
Balayı diyerek, kıyarak verdiğimiz epey yüksek rakama denk olacak klasik 5 yıldızlı bir otel bekliyorduk ama bu kadar iyi bir tesis beklemiyorduk açıkçası.
"Ultra her şey dahil" sistemi muhteşem bir şeymiş, otelde her türlü hizmeti aldık ancak oda parası dışında tek kuruş çıkmadı cebimizden (masajlar hariç).
Güleryüzlü-kibar-ilgili personeli, yüksek hizmet kalitesiyle rüya gibi bir tesisti...
Tesisin adını burada yazmıyorum,malumunuz yazarken fotoğraflarımı ve detayları paylaşmayı sevmiyorum ama çok merak edenlere mail ile cevap verebilirim.
Şimdiden gelecek sene de burada tatil yapmaya karar verdik, çok zor ayrıldık oradan..
Tabii o kadar yiyip içmek hele ki geceleri alkolü kaçırmak midemin canına okudu ki geldiğimden beri bu güzel günlerin nazar boncuğu olarak şiddetli mide ağrıları çekiyorum.
Geçer diyerek fazla üzerinde durmamaya çalışsam da bu durumda ilaçlarla uzun süre ittifakım olacak sanırım!
Neticede çok güzel günler geçirdim,
Huzurun ve aşkın birleştiği bir döneme girdim.
Eşimle yepyeni bir hayata adım attık ve tüm dileğimiz sonsuza dek birlikte, tazelenen sevgi ve aşkımızla birlikte huzurla birarada olabilmek.

Ful Yaprakları taze bir sayfa açıyor hayatında, bundan böyle iki kişilik bakıyor yaşama.
"YENİ HAYATA" kocaman bir "MERHABA" !







EMEĞE SAYGI

Internet-Gazete-Dergi ve her türlü basılı yayın için geçerlidir : Yazılarımdan ismim ve adresim link gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. İzinsiz emek hırsızlığı durumunda hakkımı "hukuki çerçevede" sonuna kadar arayacağıma emin olabilirsiniz.Emeğe saygı gösterdiğiniz için teşekkürler!