Fotoğrafım
Türkiye
Bir zamanlar ful yaprakları adında bir çiçek kız vardı.Saçları tuhaftı.Bir tutamı domates kırmızısı,perçemleri havuç rengi,kalanlarsa ahududu şerbeti gibi kızıldı.Pembe gözlükleriyle dünyayı ve insanları koşulsuz sevmeye kararlıydı ama gerçekleri görmesi zaman almadı.Canını yakanlardan kurtulmayı denedi, doğrulup toparlandı,gözyaşlarını sildi ve aynaya baktı. Gülümseyerek kendine bir söz verdi.Çiçek kızın hayattaki serüveni her daim taptaze ve rengarenk olacaktı... İletişim : fulyapraklari@hotmail.com

değer verenler

28 Mart 2011 Pazartesi

"GDO"


Yazarının kim olduğunu bilmediğim bu güzel yazıyı sizlerle paylaşmak istedim,gerçekten çok keskin ve etkili yazmış...

Etrafımda 12 yaşında gösteren 8 yaşında çocuklar, 14 yaşında ayakları 39 numara olan kızlar, ilköğretim 3.sınıfta adet olan mini mini çocuklar varken, aşırı kilolu, yemek alışkanlıkları fast food ve hep hazır gıda olan, hormonel rahatsızlıkları tavan yapmış,sürekli hasta olan yepyeni nesiller yetiştirirken bu yazıyı paylaşmak iyi olur diye düşündüm.

Anneanneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman anneanne be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Anneanne rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya...

İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

Ne verirlerse... . Onu yiyeceksiniz.

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz.

Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran...

İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef...

Torunlarınız da, siz zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için, içinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan!

Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu.

Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak?

İstanbul'un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir'de, Antalya'da, Adana'da evde salça yapmak? Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye...

İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak?

Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun...

Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun...

Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi.

Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun.

Brüksel lahanası yiyerek mi AB'ye gireceğini sanıyorsun? Çin'den bal getiriyorlar mesela...

Taaa Arjantin'den, Meksika'dan bal getiriyorlar.

Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan.İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli'de, Pervari'de terör bile azalır, terör bile.

Uzatmayayım. Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA'sını değiştirdi! Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik.

Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz...

Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

7 yorum:

Meyra dedi ki...

bu yazıyı okumuştum bir kaç ay önce..hakikaten şöyle düşündümde gereksiz uğraştırıcı gördüğümüz eskilere dair ne varsa sağlıklı.radrasyon gdo derken oynuyorlar bizimle resmen.
bu arada ben hala ananemin yaptığı tarhanayı zevkle içiyorum:))

Sazan dedi ki...

Mısırımı geri istiyorum yazılı pankartım ile İstiklal'de zincirleyeceğim kendimi :)

İyi haftalar...

SESSİZ VE SONSUZ dedi ki...

Sadece mutfak genetiğimizi kaybetsek iyi :(
Bizim insanımız "inceydi", ince düşünürdü, özel günlerde yakınlarına daha hassastı, bizim kuşağa "şöyle yapılmalı, böyle davranılmalı " diye bişeyler öğretilmesine gerek kalmadan havada kapardık ailelerimizin örfünü, âdetini, günlük hayat içindeki herşeyini.

Şimdi bakıyorum çevreme herkese çocuklarını salmış çayıra, mevlam kayıra-modernizm havaları bilmem neler. Ya tamam modernliğe bi kastımız yok. Ama sen ailenden gördüklerini "sallarsan" senin yetiştireceğin çocuk n'apmaz?!

Valla bu konularda çok doluyum, günlerce konuşabilirim :)

Ağzınıza sağlık, konu için. Pek iyi etmişsiniz.

Sevgi ve selâm ile.

Ful yaprakları dedi ki...

meyra,

ahh anneannelerimiz bizden çok daha sağlıklı:))
nedeni de dediğin gibi mis gibi tarhana, katkısız yiyecekler..
canım tarhana istedi benim ya :))

Ful yaprakları dedi ki...

sazan,

çok iyi fikir :))

mutlu haftalar:)

Ful yaprakları dedi ki...

sessiz ve sonsuz,

rica ederim, güzel yorumunuza teşekkürler,

sevgiler :)

kara kitap dedi ki...

yazı yılmaz özdil'in yazısıydı diye hatırlıyorum.

EMEĞE SAYGI

Internet-Gazete-Dergi ve her türlü basılı yayın için geçerlidir : Yazılarımdan ismim ve adresim link gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. İzinsiz emek hırsızlığı durumunda hakkımı "hukuki çerçevede" sonuna kadar arayacağıma emin olabilirsiniz.Emeğe saygı gösterdiğiniz için teşekkürler!