Bazı kokular insana bir şeyler hatırlatır.
Hava, çiçekler, rüzgar, parfüm ya da başka bir şeyler…
Bu sabah sıcacık güneşli yaz gününün o ferah kokusuyla, o andan sıyırılıp gitmeye başladım bulunduğum zamandan geriye, bundan tam yirmi sene öncesine.
Bir kız çocuğu…
9 yaşında, okula gidiyor, teneffüs zili çalmış, fırlamış bahçeye koşarak, ayağında kısacık süslü çoraplar, rugan siyah ayakkabılar, saçları kıvır kıvır, tokaya sığmıyor, ensesi terli.
Hararetle soruyor arkadaşlarına:
“Dansa davet mi oynasak, yakalamaç mı, istop mu,lastik mi? Yağ satarım bal satarım mı yoksa?”
“Evden lastik getiren var mı?”
"Yok, o zaman yakalamaça devam, koşun!!”
Herkesi takıyor peşine, yüzünde kocaman bir gülümseme…
Bahçede var gücüyle koşturan bir kız çocuğu, çırpı bacaklı mini mini, herkesten daha ufak tefek ama bakışları daha cin, pire gibi hareketli, olanca gücüyle koşuyor, herkesi geride bırakıyor, ondan daha cüsseli oğlanları bile.
Düşüyor arada, dizlerinde önceki yaraların kabukları varken bir kez daha kanıyor dizleri, biraz ağlıyor ama tentürdiyot sürüyor öğretmeni, Amerikan tentürdiyotu diyorlar yeni çıkmış o zamanlar, yakmıyormuş.
-“Üfleyin öğretmenim!Canım yanıyor “diyor küçük kız, üflüyor öğretmeni, gözleri yaşlı ama kısa sürüyor bu mahsunluğu, biraz sonra unutuveriyor acısını.
Bahçeyi çok seviyor, açık havayı, arkadaşlarını...
Okulun ön bahçesinde akşam sefası çiçekleri var, siyah minik tohumları üzerinde.
O tohumları toplayıp birbirlerini vurmaya çalışıyorlar, nöbetçi öğretmen hiç bir şey demiyor, gülümsüyor sadece, özgürce bırakıyor oyun alanına çocukları,oynasınlar diye.
Arada yağmurlu havalarda solucanlar çıkıveriyor ortaya, oğlanlar üzerine atıyor solucanları, çığlık çığlığa kaçışıyor ama hızlı koşarak kurtuluyor hepsinden, hemen başka bir oyuna dalıveriyor.
Okul büyük, geniş, muhit güzel, hava güzel, arkadaşlar güzel…
Günün çıkış zili çalıyor, eve gitme vakti geldi. Annesi almaya gelmiştir onu, seviniyor, koşarak gidiyor annesinin yanına, arkadaşının da annesi gelmiş, çantaları onlara bırakıp el ele yürüyorlar önden tek başlarına, oynayarak, şarkılar söyleyerek,gülerek..
Bir yerlere saklanıyorlar eve yaklaşınca, anneler biliyor nerede olduklarını ama yine de saklanmak hoşlarına gidiyor, çocukluk işte oyunsuz geçimiyor ki zaman…
Eve gidiliyor, güzel bir sandviç yeniyor , dersin başına oturuluyor, ödevler yapılıyor.
Mükemmelliyetçi ful ,o zamanlarda da aynı, özenle ödevlerini bitirdikten sonra balkona doğru seğirtiyor, oyuncak sepeti kolunda.
Yere örtüsünü seriyor, üzerine oyuncaklar, açık havada, kocaman balkonda gönlünce oynuyor. Hiç sıkılmadan, yakınmadan, sanki kardeşsizlik onu daha da olgunlaştırıyor.
Kimi günler balkon keyfi yerine çizgi film izliyor. Videonun başına gidiyor, rengarenk çizgi film kasetleri arşivinden “Alice Harikalar diyarında” nın “beta” kasedini videoya yerleştiriyor, video'nun kasedi sıkıştırmaması için dua ediyor ve geçiyor 56 ekran dev tüplü renkli televizyonun başına, keyifle çizgi film izliyor.
Akşam oluyor babası işten gelecek onu bekliyor, kapı çalıyor koşuyor sevinçle, kapıyı açıyor babası yok, onun yerine kapının önünde güzel bir bisiklet var!
Çığlık atıyor ve babası beliriyor kapıda,kollarına atlayıp teşekkür ediyor.
Akşam hava karanlık, dışarı çıkamaz, o halde evin içinde bisiklete binmeye başlıyor, koridorda bir o yana bir bu yana zor da olsa gidip geliyor bir kaç tur, hevesten gözleri ışıl ışıl, mutluluktan uçuyor.
Uyku vakti geliyor, kitapları başucunda, küçük bir masal okuyor uyumadan, kitapları o zaman da onun en yakın dostu oluyor.
Annesi üzerini örtüyor ve kocaman sıcacık bir öpücük veriyor minik kızına...
Derken yorgunluktan hemen uyuyakalıyor bu minik kız, aradan tam 20 yıl geçiyor ve uyanıyor,
Sanki o kadar sene hiç geçmemiş gibi,
Hala çocuk, hala güleç ve hala sevindiğinde gözlerinin içi ışıldıyor…
9 yorum:
"Evden lastik getiren var mı?" ehehe bende gittim ilkokula şimdi. Evim o kadar yakındı ki lastikler, toplar hep bende kalırdı:)
Akşam sefası çook severim, okulumuzda da kendi bahçemizde de bir sürü var. O tohumları da el bombasına benzer ya toplar oynardık biz de. Sonradan toplayıp bahçeye ekmeye başladım ama, tuttuğu kadar:)
Çok sevdim bu yazıyı, gözlerimin içi ışıldadı^_^
particle,
yazıyı beğenmene, en önemlisi de kendinden birşeyler bulmana çok sevindim :))
lastik oynamak ne kadar zevkliydi..ama en keyiflisi yakalamaçtı :)
el bombasına benzerdi evet! hem canımızı yakmazdı hem de toplaması çok eğlenceliydi!
sevgiler,
ne güzel canim paylastigin icin tesekkürler keyifle okudum,icimizdeki cocugu hic yitirmememiz dilegiyle...
ne mutlu sanaki, güzel bir çocukluk geçirmişsin..
hala öyle uyanabilmene sevindim desem? bu büyük, çok büyük bir yetenek. hep böyle ışıldar umarım gözlerin :)
Ağlaya ağlaya okudum desem inanırmısın Ful'cum...
Nasıl çocukluğuma gittim,hatta üzerine bir yazı bile yazacağım galiba...
Sevgiyle Kal
askinay,
rica ederim,
içimizdeki çocuk hep bizimle:)
öz'üm,
evet bu konuda şanslı biri olduğumu kabul ediyorum.ergenlik dönemim zor zamanlara denk gelmişti ama çocukluğum muhteşemdi..
mefisto,
öyle uyanabilmek güzel her şeye rağmen..benim de hayatımda çok fazla olumusz yan var ama görmek istersem ve kendimi kaptırırsam dibe vururum,olumlu yaşama sanatına başladığımdan ve enerji almaya başladığımdan beri bakışımla birlikte hayatım da değişti. nasıl bakarsak öyle görüyoruz işte:)
sevgiler
Başak'cım,
yazarken ben de duygulandım epey, o günlere döndüm, sonra da güldüm kendime bu aralar herşeye aplıyorsun ful diye..
seni ağlatmama üzüldüm :( ama yazının bu denli etkileyici olabilmesine ve sana da ilham vermesine çok sevindim :))
bugün o halde bununla ilgili bir şeyle yazacaksın :))
merakla bekliyorum,
Sevgiler
Yorum Gönder