"terapi"
İş yerinde çok ağır bir sorumluluğun altındayım.Ezildim, büzüldüm, karıştım,panikledim.
Öyle ki burada yazsam yok artım dersiniz, pes..Ama yazamıyorum işte detayını.
Sıkıldım epey, suratım allak bullak, isteksizim.Kendi kendimi motive etmeye çalışarak "olduğu kadar" diyorum...
Peki buna inanabiliyor muyum?
İşte onu bilemiyorum.
Saat 11.00 olmuş daha kahvaltımı bile edemedim desem...
Ofisim hala tadilatta ve ben elimde dev bilgisayar kasamla monitör arıyorum!
Her birim arı gibi çalışıyor, kimsenin odası yok doğru dürüst, bilgisayarımı bağladığım yerden sökmüşler..ben de sinirlenip klavyemi de aldım çıktım odadan.
Bir birimin kullanılmayan odasını açtırdım ve kasayı söküp bendeki kasayı bağladım monitöre..
Müdürümün henüz haberi yok buraya bilgisayarımı kurduğumdan, belki de derhal çıkın odadan diyecek ancak bunca hengamede işlerimi nasıl yapmamı bekliyorlar onu anlayamıyorum...
Kendi göbeğimi kendim kesiyorum resmen!
Her iş yeri bana yeni bir cinnet deneyimi.
Sonuç: Bu memlekette adam gibi bir iş yok.
Hayatın ne kadar boş olduğunu düşünürsem eğer şu an istifa edip çantamı alıp çıkasım var, gerçekten çok sıkıldım ve sabretmeye pek de halim kalmadı.
Kendimi yavaş, beceriksiz, asalak bir kaplumbağa gibi hissediyorum.Kafamı kabuğumun içine sokasım ve orada uyuyasım var.
Eğer ofisime geçemezsem ne olacak onu da bilemiyorum.
Sadece hayatın çok kısa ve saçmasapan olduğunu düşünüp bütün bu durumun ne kadar anlamsız ve üzülmek için gereksiz olduğunu hissetmeye ve buna inanmaya çalışıyorum.
Hayat kısa evet, bunu sık sık tekrar etmeli.
Biz koskoca evrende minicik zerreleriz..bunu da şöyle bir gözünün önüne getir.
O halde derin derin nefesler al ful, eğer varsa git hemşireden bir kaşık "atarax" iste bir de..yakında "atarax"şişesini küçük bir şişeye doldurup iç cebimde taşımaya başlarsam şaşmam!
Sonra midenin ağrısı, bulantısı geçerse ve yemekhanede iyi bri yemek varsa iyi bir öğle yemeği ye,şöyle bir 5 dakika dolaş açık havada kendine gel,
Git müdürüne bir odayı işgal ettiğini, başka türlü iş yapamadığını, oturacak bile yer olmadığını anlat ve o odayı alabilmek için onun yüce merhametine sığın (!)
Sonra işlerini yap güzelce, maillerini kontrol et,
Her şeyi yoluna koymaya bak, işlerin hepsini bitir,
Akşam olsun evine dön ve esas hayatına başla.
Şu sürekli sızlayan burnunun direği ve haksızlığa, saçmalığa tahammül edemeyen damarını ise susturmaya bak.
Hayat kısa unutma,
Ve tüm bu olanlar aslında berbat birer anı hepsi bu.
Sen zevk için, mesleğini sevdiğin için ve karıncalar için çalışıyorsun bunu sakın unutma!
Aldığın maaş zaten orta karar, hayatınızı kurtarmıyor.
O yüzden istediğin an bırakıp gitmekte özgürsün...İşte bu son cümleler beni biraz olsun rahatlatıyor...
P.S.
Yazıyı yayınladığım anda kapıda 2 adam belirdi, dediler ki bilgisayarı sökeceksiniz başka sistem kuracağız buraya, bizim çalışmamız lazım..ben de çalışacağım dedim ama gülümsüyorum artık,gözüm seğirecek sinirden.
En sonunda çıkacağım bahçeye, ortaya orturacağım, elime de alacağım bir pankart! İşte çalışacaksam oda ve bilgisayar istiyorum diye:)
Nedir bu rezillik anlamadım ben ya...
Ey "atarax" sana muhtacım,beni ancak sen kurtarırsın!
4 yorum:
"Hayat kısa unutma"
Unutulacak gibi değil, çok güzeldi, teşekkürler.
ben de işyerindeki durumlara o kadar sinirleniyorumki yüzümü sivilceler bastı. başkaları gibi relax olamıyorum haksızlıklara susamıyorum. salla başını al maaşını da yapamıyorum. işi de bırakmıyorum onlardan mı korkucam diye. ama en güzelini sen söylemişsin aslında hayat bunları kafaya takmak için çok kısa.
atarax lı gunler
bunu cok ıyı bılıyorum ful
dılerım cabucak gecer bu sıkıntılı gunler
sorumlulukların altında ezilme hissiyle başa çıkmak, ezilmekten daha zor. ama imkansız değil. kendimden biliyorum. detay vermeyeceğim elbette ama oradan gitmeseydim ölecektim, öyle söyleyeyim. sonuç olarak aldım çantamı çıktım. sonuçları her ne kadar ağır da olduysa kendimi kaybetmekten iyi oldu.
hiç bir terapiye ihtiyaç duymadan nefes almak gibisi yok. sanırım bu da deli cesareti.hheueheh sevgiler...
Yorum Gönder