Onun ilk gülüşünün üstünden çağlar geçti sanki. ‘Bak, gülme taklidi yapıyor’ diyorduk önceleri, daha birkaç günlük yüzünde patlak veren ışıklı kasılmalara. Yaşadığının, yaşayacağının kanıtıydı, o bir ışık çakımı hızıyla belirip yok oluveren gülücükler. Bize birisi olduğunu hissettirdiği anlardı. Antik kaynaklara göre doğumu izleyen dördüncü ya da kırkıncı günde gelen mucize. Bebeğin yaşamının sonsuza dek ruhla dolduğuna inanılan o ilk gülüş anı. Aristoteles’in insanı ‘animal ridens (gülen hayvan)’ olarak adlandırmasına neden olan, dünyanın diğer canlılarından kopuş anı. Ruhsal yolculuğun başlangıcı. Gülmeye, kahkahalar savurmaya bayılan bebeğimin büyümeye başladığını fark edişim de farklı bir gülüşünü, daha çok gülümseme denilebilecek bir ifadesini yakalamamla oldu. Yorgun bir günümde pek de coşkuyla katılamadığım oyun içinde besbelli zayıf bulduğu soytarılıklarım karşısında sanki mahcubiyetle gölgelenmiş bir gülümsemeyle yüzüme baktı. Çabalarını takdir ediyorum ama sen de biliyorsun ki pek de komik değil şu halin, der gibiydi. Şefkatli, incelikli, basbayağı sosyal bir gülüş.
Gülmenin hazla beslenen, otoriteyi sorgulayan bozguncu niteliği, insanlık tarihi boyunca bu insanı diğer canlılardan ayırt eden yegâne özelliğin etrafında hep sorunlu bir alan oluşmasına neden olmuş. Ciddiyetin tevazu ile eşleştirildiği semavi dinlerin ilk yasaklarından biri denetlenemeyen kahkahalar. (Oysa İ.Ö. üçüncü yüzyılda yazılmış bir Mısır papirüsünde ilk Mısır tanrısının dünyayı otoriteryan sözcüklerle değil kahkahayla yarattığını okuyoruz. Tanrı kaosla yüzleşiyor ve onu kahkahasıyla uzaklaştırıyor. Işığın içine sevinç ve coşku dolu bir dünya salıyor. “Tanrı güldüğünde, dünyaya hükmedecek yedi tanrı dünyaya geldi... İkinci kez kahkahaya boğulduğunda sular oluştu, yedinci kahkahasında ruh doğdu.”)
İnsanın eğitimi gülme dürtüsünü denetleyebilmeyi öğrenmesi üstüne kurulu. Kişinin gelişmesi, uygar dünyada sorumlu bir birey olarak yerini alması, neşesini, coşkusunu, onu apansız dürtüveren mizah sinirlerini yatıştırmayı, evcilleştirmeyi öğrenmesini şart koşuyor. Büyüğüne boyun eğmenin, disiplinli bir köle olmanın göstergesi mümkünse hazırolda durup iyice nötr, anlamından boşaltılmış bir ifadeyle karşısındakinin ötesinde belirsiz bir yere gözlerini dikip emirleri beklemektir.
Kahkahanın muhteşem müridi Mark Twain ‘Dünyadan Mektuplar’da şöyle diyor: “Çünkü soyunuz, bütün o yoksulluğuna karşın, tartışmasız olarak gerçekten etkili bir silaha sahiptir: Gülme. Güç, para, inandırma, destek toplama, baskı yapma bütün bunlar yüzyılların çabasıyla devasa bir dalavereyi kaldırabilir, biraz yerinden oynatabilir, biraz zayıflatabilir; ama
onu bir darbede paramparça edecek olan şey gülmedir.”
Bebeğimin her anımızı kuşatan otoriteryan imlâyla yüzleştiğinde neler çekeceğini düşünmek arada gölgeliyordu elbet kahkahalarının bana verdiği mutluluğu. Hayatım boyunca ‘dalaksız’ olduğum için katlanmam gereken otorite durakları karşısında morarıp tıkanarak kahkahamı bastırmaya çalıştım. İlkokuldan başlayarak derslerde öğretmenlerimin suratına bir kahkaha patlatmamak için çektiklerimi hâlâ midemde kasılmalarla hatırlarım. İkide bir bizim bataryayı karşısına dizip engin hayat dersleri veren yüzbaşı karşısında başım ciddi bir belaya girmesin diye boğulmanın eşiğinde tıkanışımı, çalıştığım birkaç işyerinde amirlerimin gülünç
otorite takıntıları karşısında yaşadığım acılı kramplarımı da hiç unutmadım. ‘Gülme!’, bütün çocukluk ve ilk gençliğimin en zor uyduğum yasağı oldu.
Daha çocukken bize gülmeyi yasaklayan, zekânın en önemli çıkışını tıkayarak beslenmemizi kısıtlayan otorite, insan olmanın hazzına düşman. Mikhail Bakhtin’in sözünü ettiği tehlikeyi hissediyor elbet:
“Gülmenin olağanüstü bir gücü vardır. Nesneyi yakına getirir, onu parmağın bildik bir hareketle her yanına dokunabileceği somut temas bölgesine çeker, baş aşağı döndürür, içini dışına çıkarır, ona yukarıdan ve aşağıdan bakar, dış kabuğunu kırar, merkezine bakar, ondan kuşkulanır, onu böler, parçalarına ayırır, soyup sergiler, özgürce inceler ve onunla deneyler yapar. Gülme bir nesne karşısındaki, bir dünya karşısındaki korkuyu ve acıma duygusunu ortadan kaldırır, onu tanınan bir nesneye dönüştürür, böylece özgürce araştırılması için zemin hazırlamış olur. Gülme, korkusuzluk gibi bir önkoşulun gerçekleştirilmesinde yaşamsal bir etmendir; bu önkoşul olmaksızın dünyaya gerçekçi olarak yaklaşmak olanaksızdır. Gülme bir nesneyi kendine çekip bildik kılarak, onu gerek bilimsel, gerek sanatsal sorgulayıcı deneyin ve özgür deneysel düşgücünün korkusuz ellerine teslim eder.”
Evet. Gülmek, düşgücünün korkusuz ellerinden tutar. Dünyayı zekâ ve neşeyle yıkıp yeniden kurar. Otorite tarafından yalnız sorumluluk özürlüsü olarak görülen kadın ve çocuklara yakıştırılır. Çünkü bozguncudur. İşte bu yüzden çocukların karşısına geçip ‘gülmeyin’ diye tepinen öğretmen, bize hayat diye vaat edilen hücrenin ilk habercisidir.
Kaynak :Yıldırım Türker'in 17/10/2009 tarihli "Kahkahalarla" yazısı.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=959625&Yazar=YILDIRIM
- Ful yaprakları
- Türkiye
- Bir zamanlar ful yaprakları adında bir çiçek kız vardı.Saçları tuhaftı.Bir tutamı domates kırmızısı,perçemleri havuç rengi,kalanlarsa ahududu şerbeti gibi kızıldı.Pembe gözlükleriyle dünyayı ve insanları koşulsuz sevmeye kararlıydı ama gerçekleri görmesi zaman almadı.Canını yakanlardan kurtulmayı denedi, doğrulup toparlandı,gözyaşlarını sildi ve aynaya baktı. Gülümseyerek kendine bir söz verdi.Çiçek kızın hayattaki serüveni her daim taptaze ve rengarenk olacaktı... İletişim : fulyapraklari@hotmail.com
Yazılarım - Etiketler
affetmek
(1)
ağaç katliamı
(1)
arkadaşlık
(3)
aşk
(11)
ayakkabı
(7)
ben büyüdüm artık
(1)
ben çocukken
(5)
blog
(1)
blog yazarı ful
(16)
çiçek kız
(1)
çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak
(2)
dilekler
(1)
düğün telaşı
(1)
eğlence
(2)
eleştiri yazıları
(12)
evlilik
(11)
facebook
(1)
film yazıları
(1)
gdo
(1)
görgü
(1)
gözlem
(3)
güncel
(1)
gündelik
(63)
gündem
(1)
güneşli yazılar
(24)
haberdar
(5)
Hayata dair
(62)
içim acırken
(24)
kadınlar-erkekler
(3)
karışık kafalar
(1)
kendine güvenmek
(1)
kısa yazılar
(4)
kış
(1)
kitap yazıları
(6)
lunapark
(1)
manşet
(1)
merak ediyorum
(3)
mevlana
(3)
mevsimlerden yaz
(3)
mimler
(7)
moda
(1)
mucize
(1)
Murathan Mungan
(3)
Mustafa Kemal Atatürk
(3)
mutluluk dersleri
(17)
müzik
(1)
müzik yazıları
(13)
nezaket
(1)
nostalji
(1)
ofis bunalımları
(36)
origami
(3)
ödüller
(6)
öneriler
(5)
özel günler
(3)
panik atak
(1)
paylaşımlar
(35)
renkler
(1)
renklerin anlamları
(1)
ropörtajım
(1)
sansür
(1)
sorgularken
(9)
şifreler
(1)
tasarım
(1)
tatil
(3)
temizlik
(1)
tesadüfler
(1)
tiyatro yazıları
(2)
umut
(1)
yağmur
(2)
yeşilçam
(1)
zihniyet
(1)
değer verenler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
EMEĞE SAYGI
Internet-Gazete-Dergi ve her türlü basılı yayın için geçerlidir : Yazılarımdan ismim ve adresim link gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. İzinsiz emek hırsızlığı durumunda hakkımı "hukuki çerçevede" sonuna kadar arayacağıma emin olabilirsiniz.Emeğe saygı gösterdiğiniz için teşekkürler!
neler yazmışım neler...
- Şubat 2015 (1)
- Aralık 2013 (1)
- Ağustos 2013 (1)
- Aralık 2012 (1)
- Şubat 2012 (2)
- Ocak 2012 (2)
- Kasım 2011 (2)
- Ekim 2011 (8)
- Eylül 2011 (6)
- Ağustos 2011 (6)
- Temmuz 2011 (8)
- Haziran 2011 (10)
- Mayıs 2011 (20)
- Nisan 2011 (13)
- Mart 2011 (5)
- Şubat 2011 (7)
- Ocak 2011 (12)
- Aralık 2010 (16)
- Kasım 2010 (9)
- Ekim 2010 (3)
- Eylül 2010 (6)
- Ağustos 2010 (10)
- Temmuz 2010 (2)
- Haziran 2010 (9)
- Mayıs 2010 (7)
- Nisan 2010 (7)
- Mart 2010 (13)
- Şubat 2010 (11)
- Ocak 2010 (4)
- Aralık 2009 (2)
- Kasım 2009 (5)
- Ekim 2009 (2)
- Eylül 2009 (4)
- Ağustos 2009 (8)
- Temmuz 2009 (2)
- Haziran 2009 (9)
- Mayıs 2009 (15)
- Nisan 2009 (19)
- Mart 2009 (18)
- Şubat 2009 (14)
- Ocak 2009 (23)
- Aralık 2008 (18)
10 yorum:
metnini üzerindeki html yazan yere tıklayıp oraya yapıştırıyorsun sonra tekrar oluştur a tıkılıyorsun şeker.
çook teşekkür ederim,
değişmiş bu atraksiyonlar ben görmeyeli:))
GÜNAYDIINNNN:)KIS SEN NELRELERDESIN KAÇ GUNDUR :)))))))
BEN HEP EVDE OLDUGUM ICIN SANIYORUM KI HERKES EVDE DAIMA PC BASINDA:)))FAZLA OZLETME KENDINI :)))BEN PS DEN ANLAMAM AMA DUZELIYOR KENDI KENDINE,YAZI GUZELDI:)AMA SABAH MANMURLUGU PEK KAFAMA GIREREK OKUYAMADIM DURUST OLMAK GEREKIRSE :)
ece'm
işler çok yoğun gidiyor giremedim o yüzden :)
en son karışık yazım vardı işte:))
yazı harika,
gülğmsemek üzerine resmen bilimsel bir makale,
mahmurluğunu atıp yeniden okumanı tavsiye ederim,
sevgilerrr:)
EVET OYLE YAPACAM ZATEN HELE AFYONUM PATLASIN BEBİŞİM:)))OGLEDEN SONRA OKUYACAM :)
ben de dört gözle bebeişimin gülüşünü görmeyi bekliyorum. ne saf ne tazedir bebeklerin gülüşleri. bahar tazeliği gibi..
sağolasın bu güzel paylaşım için
hep gülümsemen dileğiyle...
Bir tebesscüm bin umut demektir. Hayatın sırrı bir tebessümde yatabilir.
Yarın 1 Mart.. Baharın başlangıcı takvim olarak düşünürsek. Yeryüzü uyanacak. Umutlar yeşerecek. Mutluluklar ruhumuzda çiçekler dökecektir.
Ful ozledık senı
lutfen daha sık bızımle ol
yazına gelınce
ozellıkle son cumlene sonsuz katılıyorum
Yorum Gönder