
Ben siyah önlüklerin zamanından geldim, beyaz yakam vardı kenarları fırfırlı,
Annem özenle ütülerdi o yakaları,
Çocukken düşünürdüm neden "siyah" giyiyoruz diye?
Çok şükür şimdikiler öyle değil,
Kırmızı bir beslenme çantam vardı, üstündeki walt disney kahramanları gülümserdi bana, çok iyi hatırlıyorum o beslenme çantasını, içindeki yemek kaplarını, kekleri, elimi silmek için annemin koydupu sabunlu mendili...
Erken kalkıp zorla içtiğim sütü, okulun ilk günündeki karın ağrımı...nasıl unutabilirim.
Bahçede sıraya girdiğimizde hep en önde olurdum, çünkü en minik bendim...
Tüm okula hayatım boyunca hep herkesten minik oldum, her okulun maskotuydum adeta, büyük sınıflardan gelip yanaklarımı sıkıp ne tatlı bu derlerdi, nefret ederdim.
Orta son sınıftayken beni hazırlıkta sanarlardı çıldırırdım.
Ne zaman ki minyon olmanın aslında bir avantaj olduğunu anladığım yaşa geldim, o zaman tüm bu duygularımdan arındım.
Bugün karıncalarımın ilk günü...
Yepyeni formalar, ütülü etekler, bembeyaz diz altı çoraplar, gıcır gıcır ayakkabılar, en moda çantalar, meraklı ve endişeli gözler, ellerinde kamerayla gelip ilk okul gününü ölümsüzleştiren aileler...
Peki ya başkaları?
Okuyamayanlar, aile baskısı, töre, imkansızlıklar, fakirlik yüzünden geceler boyu ağlayan kızlar, oğlanlar...
Zehir gibi zekaları, azimleri,güçleri olup da defter kitap alamayan,öğretmene hasret kalan,
Okula gitmek çin saatlerce karın,buzun içinde donarak yürümek zorunda kalan çocuklarımız...
Ne büyük bir uçurum var hayatta,
Ne kadar da keskin ucu bir bıçak gibi..
Giderek derinleşen bir yara...